May 20, 2024

Mini, Marx, Minnie

Bu sabah bilgisayarımın ön izleme butonuna bakarken birden hayalimde Mustafa Sandal’ın şarkısı çalıyor; “onun arabası var güzel mi güzel…” 

5,5 yaşındaki oğlum: “Neden herkesin arabası var bizim yok?”

“E dedenin var ya işte oğlum ortak kullanıyoruz.”

“Ama bizim değil…Anne sen ne zaman araba kullanmayı öğreneceksin?”

Mini Cooper almak, eskiden beri hayalim. Çocukluğumdan beri bayıldığım Minnie & Mickey karakterlerinden olsa gerek. Bir yandan ölesiye korktuğum fareler, bir yandan evde kocamın nüfus sayımı yapmayı planladığı oyuncak fare Minnie’ler. Minnie peşinde bütün Disneyland’leri gezdim. Şimdi, mutfak havlularında, kalemlerde, kolyelerde, süzgeçte Minnie. Oğluma hediye bahanesiyle aldığım Lego Duplo Minnie’nin gemisini gizli gizli yüzdürüyorum. Kaybolmasın diye eteğini ve şemsiyesini de sakladım. Ne de güzel gülümsüyor Minnie. İçim açılıyor onu görünce, kalbim ısınıyor. Hiç ağlayan mutsuz Minnie var mı? 

Gerçi, Amerikalı yazar William Faulkner’ın “Dry September” (1931) hikayesinde, otuzlu yaşlarda seksapelini yavaş yavaş kaybetmeye başlayan Miss Minnie Cooper’ın başına gelmeyen kalmamış. Linç ve tecavüz kültürünü kanıksamış, boş bakışlarla güney Amerika’nın cahil, ırkçı ve tutucu bir köyünde salınıyor…İsmi de toplumda baskıcı erkekler tarafından nasıl küçümsendiğini vurguluyor. Şehirde tek başına gezen, hele bir de erkeklerle utanmadan flört eden kadın Maxi olacak değil ya. Hikayedeki Maxi, Afrikalı-Amerikalıları döven, öldüren ve Minnie’ye sürekli sarkan erkekler…

Benim minim bir başka…Minnoş mu minnoş, tosun mu tosun, gel bana sarıl diye kucak açan bir araba. Ama kırmızı olacak, tavanı da beyaz, aynası da siyah beyaz kareli. 

Gerçi alsam eve getiremeyeceğim. Fren nerede onu bile bilmiyorum. Mininin kendisi ile değil online temsilleri üzerinden aşkımı yaşıyorum. 

Alman filozof, Karl Marx’ın sesini duyar gibiyim: “Evladım sen bu Miniyi tapılacak bir fetiş haline getirdin. Neredeyse tanrısallaştırdın. Senin düşündüğün gibi M-i-n-i harfleri, red pepper rengi ve o sıcak güvenilir his arasında hiç bağlantı yok. Yunan tanrısı mı bu canım. Sana çalışan 4 tekerli bir araba gerek, bir aşk böceği değil. Bak çocuğunu bir doğum günü partisine bile götüremiyorsun!”

Neden olmasın Marx? Aslında istediğim tam da konuşamayan, sakin ve itaatkâr bir aşk böceği. Sen sanırım 2021 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanan Julia Ducournau’nun filmi Titane’ı görmedin. Baş roldeki kadın nasıl sevişiyor arabasıyla. Hatta çocuk bile yapıyor.

İstanbul’da, taksi kıtlığında, çocuğu doktora bile götürmek bir telaş evet. Ama bir nesneye bile olsa heyecan duymak da güzel Marx. Varsın kalbim Mini’ye çarpsın. 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!
Verified by MonsterInsights