Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne kadın yazarlar, yok sayılan kadın emekçileri kalemleriyle ölümsüzleştirir. Yeni Asır gazetesi yazarı Rebia Arif (1903-1936), Erendiz Atasü ve Ayşe Kulin’in romanları, kadınların tarih boyunca azımsanan fedakârlıklarını görünür kılarken süregelen cinsiyet eşitsizliğine karşı savaşır.
The Zone of Interest, Ürperten bir Huzur
Jonathan Glazer’in yönettiği The Zone of Interest’i diğer Holokost filmlerinden farklı kılan, bize vahşeti göstermeden yaşatması. Peki filmleri çekilmeyen ve müzelerde sergilenmeyen üstü örtülmüş acılar ne zaman “ilgi alanımıza” girecek?
İnci Taneleri, Dansın Senaryoya Katkısı Ne?
İnci Taneleri’nde Dilber’in dansı, senaryoya öyle bir entegre edilirdi ki yokluğunda dizinin karakterleri, mekânları ve temaları adeta inci taneleri gibi dağılırdı.
Zavallılar Neden Feminist Değil?
Yorgos Lanthimos’un fantastik dünyası, 19. yüzyıl masallarından beslenir. Uzun saçlarını camdan sarkıtan Rapunzel, bir ölüyü dirilten Victor Frankenstein ve Henrik Ibsen’in Bir Bebek Evi (1879) oyununda çocuk muamelesi gören ev kadını Nora ile film, geçmişi geleceğe taşır. Kibirli bir doktorun ve evde tutsak kadınların hikayelerini hatırlatan film, cinsiyet eşitliği vadeder mi? Orta Çağ şatolarında geçen sahneler, toplumsal ilerlemeye ışık yakar mı? Yoksa asıl ismi Victoria ile Kraliçe Victoria dönemini hatırlatan Bella ve diğer karakterlerle birlikte biz de “zavallı” mıyız?
Cezaevinde bir Öğretmenler Odası
lker Çatak’ın tek mekân filmi, çocuklarımızı sevgiyle ve güvenle teslim ettiğimiz okulu, huzursuz ve tekinsiz bir cezaevine dönüştürüyor. Bizi dehşete düşüren, öğretmenlerin de öğrencilerin de birer polis gibi her daim birbirlerini gözetlemeleri. Alman ortaokulundaki amaç, matematik formüllerine benzetilen kuralların içselleştirilmesi ve yönetime zorla değil isteyerek boyun eğilmesi. İç ve dış cephesindeki parmaklıkları, sınıflardaki çizgili storları, menteşeli pencereleri, gri ve boş koridorlarıyla okul binası, herkesin sürekli izlendiği bir hapishaneyi andırıyor.
Milliyet Sanat-İngiliz Romanlarında Aşk Ne Söylüyor?
Biz sanat severler büyülü aşk hikayelerine kapılırız. Esas oğlan ve esas kızın birbirlerine kavuşabilmelerinin cinsiyet, ırk ve sınıf ideolojilerine bağlı olduğunu unuturuz. Genç, yakışıklı ve çoğunlukla beyaz karakterlerin mutlu sonlarına sevinirken evlilik kurumunu belki de fark etmeden kutsarız. Clifford Geertz, Kültürlerin Yorumlanması (1973) adlı kitabında, duygunun doğal ve evrensel değil, kültürel bir ürün olduğunu savunur. Toplum tarafından öğretilen duyguların politikasını tartışır. Jane Austen, Emily Bronte, Charlotte Bronte ve Virginia Woolf’un unutulmaz eserlerindeki aşk teması, İngiltere’nin sosyal ve ekonomik yapısından beslenir.
Ne Gemiler Yaktım Neden Final Yaptı?
Dizi, sözde itibarlı ve köklü bir aile içindeki şiddeti cesurca ekrana getirse de bizi anneden oğluna geçen tehlike zincirine hapsedemedi. Gemiyi yakan, klişeler oldu. En affedilmez karakterleri bile gri sularda yüzdürebilirdi dizi. Çetrefilli rollerin üstesinden gelecek oyuncuları ile gemi yürürdü. İşte o zaman dizinin “Kadına karşı şiddete hayır.” mesajıyla derinden yaralanırdık.
Dizilerdeki Türkiye de Değişti
Ve dizilerde bu fırtınaları geçici de olsa dindirebilen tek sihirli güç, aşk! Heteronormatif kurgulanan aşklar, zıt kutuplar arasında köprü kuruyor. Ömer’de müezzinin kendisinden yaşça büyük ve boşanmış bir banka çalışanına, Kızılcık Şerbeti’nde başı açık Doğa’nın tutucu Fatih’e, Magarsus’ta yönetici Damla’nın tahsili olmayan Turgut’a duyduğu aşkla birlikte sınıf, eğitim seviyesi ve inanç farklılıklarına rağmen aynı çatı altında buluşabilecek bir toplum hayaline tutunuyoruz.
Sen Farklısın. İmza Kübra
Hikâyenin sonunu Kübra’nın ilk mesajıyla öngördüğümüz dizi, belki de final sahnesiyle başlamalıydı. Murat Uyurkulak, Rana Mamatlıoğlu ve Bekir Baran Sıtkı’nın senaryosunu yazdığı dizinin ikinci sezonunda, umarım Kübra’nın dönüp dolaşıp kendi yaratanlarını nasıl yok ettiğini görürüz.