İstanbul Ansiklopedisi: Koçu, Pamuk ve Nacar 

Zehra’nın, “Gelirken bu şovu hazırlamıştım.” cümlesiyle başlayan dizi, sanki bir tiyatro daveti. Cam ise oyuncular ile aramızdaki perde. İstanbul’a mimarlık okumaya giden gencin, kendisinden önce otobüs camındaki yansımasını görürüz. Annesinin dostu ile buluşmasını, restoranın dış cephe camından içeri bakarak izleriz. Sokaktakilerin cama akseden silüetleri hem iki kadının hem de izleyici ve karakterlerin arasına girer. Doktor Nesrin, yıllardır küs olduğu arkadaşının kızına evinin kapılarını açsa da ilişkileri cam gibi kırılgan. 

Reşad Ekrem Koçu’nun (1905-1975) İstanbul Ansiklopedisi’ne ilham veren mekanlarla başlayan bölümlerde, şehri şekillendiren sakinleri. İstanbul’un karakterlerin ruhunu resmeden bir tuvale benzediği dizi, Orhan Pamuk’un “Şehrin bizim kendimizden başka bir merkezi yoktur.” sözlerini hatırlatır:

[…] bir şehrin genel nitelikleri, ruhu ya da özüne ilişkin her söz kendi hayatımız hakkında, daha çok da kendi ruhsal durumumuz hakkında dolaylı olarak konuşmaya dönüşür. (İstanbul: Hatırlar ve Şehir, 2003)

Kitapta İstanbul, Pamuk’un aile tarihini ve Türkiye tarihini resmeden bir kanvastır. Dizide de Zehra, kendi İstanbul’unun mimarı. Nesrin’in evi ve evsiz kaldığında gizlice uyuduğu Bezm-i Alem Valide Sultan Camii gibi kalbine dokunan mekanlar üzerinden çetrefilli kimliğini keşfeder.  

Arkadaşlarının Türkçesini düzelten Zehra’nın (Helin Kandemir) kendisi bir ansiklopedi. “Zamirsiz cümle yapısını” açıklayan, “yalı dairesi” diye bir kelime olmadığını vurgulayan, “İçki içmem.” ifadesindeki geniş zaman kipine dikkat çeken öğrencinin bilgeliği ile dizinin çerçevesini oluşturan ansiklopedi örtüşmüş. 

“Nereye gidersen git şehir seni takip eder.” sözleri, doğup büyüdüğü Amasya’yı unutamayan Zehra ve nefret ettiği İstanbul’u Fransa’ya taşıyacak Nesrin kadar dizinin yönetmeni için de geçerli. Selman Nacar, sinemada asılı Tereddüt Çizgisi (2023) film afişi ile filmin geçtiği memleketi Uşak’ı İstanbul’a taşırken kendi kişisel tarihini yazar. Farklı zaman dilimleri gibi farklı şehirler de diyalogda.

Koçu’nun ansiklopedisi gibi İstanbullular da yarım kalmış. Fakat tek bir kimliğe hapsolmayan karakterler için yarımlık bir zenginlik. Hangi yöne doğru evrileceği bilinmeyen daimî bir serüven. Rap söyleyen, namaz kılan, başını örten ya da örtmeyen Zehra; iki kıtayı birleştiren İstanbul gibi çok yönlü. “Anne ben bavul oldum.” diyen Zehra, Fransa’ya taşınacak Nesrin ve onun evden kaçan kedisi de bitmeyen bir yolculukta.

Zehra’nın, “İstanbul’da yaşamak bazen tam sümükte yüzmek gibi… Yapış yapış bataklık gibi.” sözleri, Nesrin’in (Canan Ergüder) İstanbul nefretine ses verir. Linç kültürü, cinsiyet eşitsizliği, ekonomik uçurumuyla İstanbul, Zehra’ya göre hastalıklı bir şehir. “Denizlerin tedavi olduğu bir diyara inanmak” istese de senaryo bir kür önermez.

[Spoiler içerir.]

Kavuşamamış aşıklar teması klişe olsa da “queer hisler arşivi olarak ele alınan”[1] ansiklopedinin ruhuyla uyumlu. “Yasaklı Nesrin’in” yıllar önce küstüğü Aylin’den ilk bahsedişinden yasak ilişkileri belli. Bir zamanlar dinledikleri “Büklüm Büklüm” şarkı sözlerinde olduğu gibi kalpleri “paramparça.” Yaşadıkları, Zehra’nın anlayamayacağı kadar “hassas.” Kısa saçlarıyla Nesrin, Aile dizisinde kadın sevgilisinden koparılmış Leyla’yı hatırlatır. Fakat başörtülü ve seküler iki kadının bastırdığı aşk, diziyi izletecek bir merak unsurundan öteye gidemez.

Kadınların aşkları da kıyafet seçimleri de havada kalmış. Son bölümde, yeni kimlik kartı için hem kapalı hem açık fotoğraf çektiren Zehra’dan, zıt kutupları barındıran kimliği üzerine uzun bir demeç dinleriz. Tiyatro sahnesinde sergilenen monolog, klişelerin kurgusallığını vurgular. 

Tiyatro yönetmeni Zehra’ya, “Kafamızda belli kompartımanlar var. Sen onların ayarını bozdun.” dese de bu ayarları ÖmerKızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar dizileri zaten bozdu. Zehra’nın ikililiklere dair monoloğu tekrara düştü. Ekranda laik ve muhafazakâr karakterlerin ön yargıları kıran ilişkilerini izledikten sonra “kategorize edilmekten” yorulan Zehra’nın buhranı bana geçmedi. 

Dizi, toplumsal kutuplaşma ile ilgili farklı bir argüman getiremese de senaryonun İstanbul Ansiklopedisi üzerinden kurgulanması çok yaratıcı. Bir üniversite hocasının öğrencilerine verdiği “kişisel İstanbul tarihini keşfetme” ödevinden biz de sorumluyuz. Kızı Nesrin’i hatırlamayan alzaymır annenin (Müjde Ar) belleği, belki de kişisel tarihimizi hep yine yeniden yazdığımızın habercisi.


[1] Ezgi Sarıtaş. “Kayıp Geçmişin Yetersiz İkameleri: İstanbul Ansiklopedisi’nin Hummalı Queer Arşivi.” Mülkiye Dergisi (2021): 45.2, 495-531.

About the author

Ayşe Naz Bulamur is a Professor of English in the Department of Western Languages and Literatures at Boğaziçi University, Istanbul. She holds a PhD in Literary Studies from the University of Wisconsin-Milwaukee. She has articles on the works of British, American, and Turkish writers, such as Margaret Fuller, Hannah W. Foster, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Hak Kyung Cha, and Martin Amis. She is the author of Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars Publishing, 2016). Her research focuses on postcolonial theory, urban theory, feminist criticism, and nineteenth-century and contemporary fiction.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!
Verified by MonsterInsights